“Mutluluk” temasının farklı sektörlerdeki büyük markalar tarafından sahiplenilmesini nasıl buluyorsunuz?
Eti, Ülker, Coca-Cola ve Algida mutluluk temasını pazarlama stratejilerinin temeline oturtan 4 büyük marka. ”Marketing Türkiye Dergisi’nin Şubat 2016 sayısında yayınlanan “Mutluluk Temasını Sahiplenen Markaların Stratejileri” hakkındaki araştırma haberi için Yunus Baran’ın verdiği görüşlerdir.
Birden fazla büyük markanın sahiplendiği bu strateji, markalara ne gibi olumlu/olumsuz dönüşler getiriyor?
Mutluluk hem çok evrensel bir tema hem de her geçen gün daha fazla sahip olmak istediğimiz bir duygu. Markalar hedef kitlelerindeki bu gereksinimleri iyi tahlil etmiş olmalı ki bu kadar çok “mutluluk” konusunu işliyor olmalılar. Farklı markaların bize sunduğu mutluluğun benzer yansımalarını hayatın her alanında görüyoruz. Büyük markaların farklı ürün grupları için farklı temalarla “mutluluk” konseptini bir süre kullanılmasında bir sakınca görmüyorum. Fakat benzerliklerin giderek arttığı dünyamızda bu konuda da farklılaşmanın zamanı geldi.
Coca Cola “paylaşmak” ile ilgili bir temayı sahipleniyorken, Eti “ürünlerinin tüketimine yönelik” duygusal bir bağla bu linki kuruyor. Ülker ise büyük markalar ailesinin tamamına “mutluluk” kavramını yedirmeye çalışıyor. Hala bu bağı kurmadığı veya kuramadığı markaları olsa da “atıştırmalık ürünler” kategorisinin mutlu ettiğine / edeceğine inanıyor. Mesela çorba mutlu etmiyor mu, ya da yağ? Ülker büyük marka algısını değil, atıştırmalık ürünlerini daha çok önemsiyor olmalı. Algida ise yine “paylaşmak” temasıyla özellikle yazları ve Ramazan dönemleri mutluluğu yaymaya çalışan markalardan. Bence başarılı bir mutluluk teması için oldukça ideal bir ürün dondurma. Algida daha yaratıcı ve etkili bir mutluluk operasyonu yaparsa diğer markalara büyük bir fark “mutluluk” farkı atabilir. Dönemsellik dezavantajına rağmen bu mümkün olabilir.
Bahsi geçen tüm markaları tek tek ele alacak olursak, birbirlerinden hangi noktada ayrılıyor ya da benzerlik gösteriyorlar?
Coca Cola’nın Kırmızı Mutluluk Kamyonu mutluluk dağıtan bir araç olarak karşımıza çıktı. Kampanyanın yeni yıla denk geliyor olması akıllara Noel Baba misyonunu getirmedi değil. Ortada bir mutluluk siparişi / dileği ve bu siparişin / dileğin teslim vardı. Ben sürprizli ve sürdürülebilir bir mutluluğu Coca Cola’ya çok yakıştırırım. Özellikle Anadolu’nun her köşesine karış karış yayılan bir mutluluk…
Ülker’in “paylaşmak, çoğalmak, birlikte olmak, gülmek, yakalamak, keşfetmek” gibi konseptleri hayatın içindeki mutluluğa gönderme yapıyor olmasına karşın; bu modeli klişe bir yol olarak görüyorum. Ürünlerin tüketimi bir mutluluk simgesi olabilir. Bu her ürünle ve hatta her markayla mümkün bence. Ülker’in alametifarikası ve mutluluğu yayma çabası “ürün tüketmek” dışında nerede? Bunu göremiyorum ben. Mutlu bir an ya da mutluluk her yerde konseptlerinin reklamdan sahaya inmesi ve bu “mutluluk marşı”nın icraatın içinde karşımıza çıkmasını Ülker’e çok yakıştırırım.
Algida’nın mutluluğu paylaştırma ve büyütme yaklaşımlarını “bedavalar” ve “büyük boy” dondurmalarla desteklemesi oldukça güzel bir tutum. Özellikle çocuklar ve aileler bu süreli mutluluğu olabildiğinde yaşıyor olabilirler.
Eti’nin “mutluluk iki parmağının arasında” konsepti yine ürün ve marka linkiyle yaratılan bir mutluluk türü. Paylaşımı ve birlikteliği çok fazla vurgulamayan bir marka Eti. Hatırlayanlar olacaktır muhakkak; Eti Browni reklamları “mutlu et kendini” konseptine sahipti. Lokmalık Eti Browni’ler çıktığında bu slogan “mutlu et kendini ve herkesi” söylemine genişledi. Fakat ya tüketici bu keyfi paylaşmıyor olacak yada marka paylaştırmayla uğraşmamış olacak ki; slogan bireyselleşti ve Eti daha çok bireysellik üzerine marka iletişimi yaptı. Dolayısıyla ETİ’nin yalnızlık ve bireysellik temalarının yanında; kalabalığa karışma görüntüleriyle geliştirdiği mutluluk söylemleri zihnimi tırmalayan büyük bir muamma.
Bu durum tüketici algısında bir kafa karışıklığına yol açmıyor mu?
Markaların bu kadar çok mutluluk iletişimi yapması pozitif bir algı oluşturuyor olabilir. İnsanların kendilerini iyi hissetmesinde ve mutluluğu hatırlamasında herhangi bir sakıncası yok elbette. Fakat markalar, “mutluluk” temalarını gerçek hayatta bir ürün ve fayda ile linklerse tüketicilerin kafa karışıklığı bir nebze önlenmiş olur. Bu anlamda Coca Cola’nın Kırmızı Kamyonu olumlu bir ataktı. Aksi halde reklamlarda gördüğümüz kurumsal mutluluk iletişimleri bizi daha fazla ürün tüketmeye ve daha fazla marka satın almaya yöneltiyor gibi hissedilebilir. Birbirine benzeyen mutluluk konseptlerini farklılaştırmak gerekiyor. Sürprizli, hediyeli, ürünlü, hatıralı, temaslı, dokunmalı, gerçekten o duyguyu hissetmeli aksiyonlara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.